9 Ağustos 2016 Salı

CUMHURİYETİN İLK SAĞLIK BAKANI VE DÖRDÜNCÜ BAŞBAKANI DR. İBRAHİM REFİK SAYDAM











Refik Saydam, 8 Eylül 1881'de İstanbul'da doğmuştur. Babası, İstanbul'da yağ ticareti yapan, aslen Çankırılı Ahmet Efendi'dir.
Refik Saydam, mahalle mektebi, Fatih Askeri Rüştiyesi ve Kuleli Askeri Lisesi'nde okuduktan sonra 1905 yılında Askeri Tıbbiye'yi doktor yüzbaşı olarak bitirmiştir. Okul hayatından sonra Gülhane Hastanesi'nde ve çeşitli birliklerde görev almış, 1910 yılında eğitim için yurtdışına gitmiştir. Alman ordusunda staj yaparken 1912'de Balkan Savaşı'nın patlaması üzerine İstanbul'a geri dönmüştür. Bu savaş sırasında kolera hastalığını önleyici çalışmalar yapmıştır. 1914'te Sahra Sıhhiye Müfettişliği Muavinliği'ne atanmış ve mütarekeye kadar bu görevde kalmıştır. Bu görevi sırasında bakteriyoloji enstitüsünü örgütleyerek tifo, dizanteri, veba ve kolera aşılarının, tetanos ve dizanteri serumlarının burada üretilmesini ve I. Dünya Savaşı boyunca ordu ihtiyacının karşılanmasını sağlamıştır. Başarılı bir tıp adamı olan Refk Saydam’ın tifüse karşı hazırladığı aşı, tıp literatürüne geçmiş ve I. Dünya Savaşı'nda Alman ordusunda ve Kurtuluş Savaşı'nda kullanılmıştır. Mütareke'de İzmit Şayak Fabrikası hekimliğine atanmış fakat bu göreve gitmemiştir. Bunun üzerine 9. Ordu Müfettişliği Sıhhiye Reis Muavinliğine nakledilerek Atatürk ile birlikte Samsun'a çıkmıştır. Bu sebeple Atatürk ile birlikte Samsun'a çıkanlar arasında devlet hizmetinde en yüksek makama gelecek olan, başbakanlık yapacak olan Dr. Refik Saydam'dır. 9. Ordu Müfettişlik karargâhının lağvedilmesi üzerine Erzurum Askeri Hastanesi Bulaşıcı Hastalıklar Bölümü Şefliğine atanmış, fakat Atatürk'ten ayrılmayarak ordudan istifa etmiş, Atatürk ile birlikte Erzurum ve Sivas Kongreleri çalışmalarına katılarak Ankara'ya gelmiştir.
Refik Saydam TBMM'nin birinci döneminde Beyazıt milletvekili seçilmiş, ikinci dönemden vefatına kadar İstanbul milletvekili olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonraki ilk hükümette Türkiye'nin ilk sağlık bakanı olmuş, 4 Mart 1925 - 26 Ekim 1937 tarihleri arasında aralıksız sağlık bakanlığı yapmıştır. Sağlık bakanlığı sırasında Atatürk'ün rahatsızlığından kaynaklanan krizler sonucunda Atatürk'ün yanında bulunmuştur. Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinin ardından, Refik Bey’e ‘Saydam’ soyadı bizzat Atatürk tarafından verilmiştir. 1931-1938 yılları arasında zaman zaman Milli Eğitim ve Maliye Bakanlıklarına da vekâlet eden Refik Saydam, Atatürk'ün güven ve takdirini kazanmıştır. Babası, Atatürk Bandırma Vapuru ile yola çıkacakken vapurda görevli olan, Atatürk'ü Bandırma vapuruyla ufak bir çocukken Samsun'a yolcu eden ve daha sonra Atatürk'ün kütüphanesinde görevli olarak yakınında bulunan Nuri Ulusu Dr. Refik Saydam'ı anılarında şöyle anlatıyor:
"Refik Saydam Bey, çok titiz, işinin ehli, müteşebbis ve çok çalışkan bir yapıya sahipti. Çok da dürüst ve ehli namus bir kişiliğe sahipti."


















Şevket Süreyya Aydemir, Refik Saydam'ın Atatürk'e olan bağlılığını İkinci Adam isimli eserinde şöyle anlatıyor:
"Refik Saydam bir doktordu. Askeri doktor. Daha Anadolu'ya geçmeden önce cephelerde Mustafa Kemal'in emrinde çalışmıştı. 16 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişliği görevi ile İstanbul'dan hareket edip Anadolu'ya geçerken, Dr. Binbaşı Refik Bey de onun yanındaydı. Erzurum, Sivas Kongreleri sıralarında ve Büyük Millet Meclisi kurulmadan önce, Temsil Heyeti Reisi Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara Ziraat Mektebi'nde geçen çetin, çileli günlerinde daima yanında bulundu. Bütün bu devrede Mustafa Kemal, böbreklerinden hastaydı da. Dr. Refik hem o sırada, hem ondan sonra ve bütün İstiklal Savaşı boyunca da daima onun yanında ve hizmetinde kaldı. Meclise mebus olarak girişi onu bu görevlerinden ayırmadı. Nihayet Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili oldu. Bu vekaletin teşkilinde yaşattığı titiz intizam zihniyeti ve takip fikriyle çok dikkat çekti."
Uzun süre Kızılay Başkanlığı da yapan Refik Saydam Türkiye'nin sağlık alanında temel taşı olmuştur. Türkiye'de modern anlamda devlet sıhhiyeciliğinin kuruluşu, birçok sağlık tesislerinin ve kanunlarının yapılması Refik Saydam'ın Sağlık Bakanlığı döneminde olmuştur. Görev yaptığı süre içerisinde birçok ilde memleket hastaneleri, doğum ve çocuk bakımevleri açmıştır. Ayrıca tıp alanında eleman yetiştirilmesine önem vererek sağlık kursları, tıp öğrenci yurtları 1928'de Hıfzısıhha Enstitüsünü ve Mektebini, İstanbul ve Ankara'da verem savaş dispanserlerini kurmuştur. Koruyu sağlık, halk sağlığı, toplum sağlığı kavramlarını Türkiye'ye Refik Saydam getirmiştir.
Refik Saydam, Atatürk gibi İnönü'ye de bağlı ve saygılıydı. Yine Şevket Süreyya Aydemir'den dinleyelim:
"İsmet Paşa'nın seyahatlere çıktığı zamanlarda kabinede ona vekalet eden Refik Bey'di. Bu suretle de Atatürk ile İsmet Paşa arasında, iki tarafın güvendiği bir düğüm noktası olmak mevkiine geldi."
İnönü'nün başbakanlıktan ayrılması üzerine kurulan Celal Bayar hükümetinde görev kabul etmeyen Refik Saydam İnönü'nün yanında yer almıştır. İsmet İnönü'nün en yakını Saydam olmuştur. İsmet Paşa'yı Meclis kulislerindeki her bilgiden haberdar etmiştir.
Atatürk, İsmet İnönü ile küs öldü gibi yalanların aksine görevlerinden ayrılan İnönü ve Saydam'ı desteksiz bırakmamış, başbakanlıktan ayrılmadan önce emekli maaşından İnönü'ye verdiği 2.000 lirayı ayrılışından sonra 3.000 liraya çıkarmış, Sağlık Bakanlığından ayrılan Refik Saydam'a da her ay 500 lira yardım yapmıştır. İnönü ve Saydam bu yardımı Atatürk'ün öldüğü Kasım ayı dahil olmak üzere tahsil etmişlerdir. (Ali Güler - Aleykümesselam)
Atatürk'ün sağlığının gittikçe bozulduğu günlerde İnönü Atatürk'ü görmek istemiş, Refik Saydam buna engel olmuştur. İnönü'ye Ankara'dan gitmemesi gerektiğinden, türlü suikast ihtimallerinden söz etmiştir. İnönü bu suikast fısıltılarını anılarında şöyle anlatıyor:
"Teşrinisani (Kasım) günleri beni İstanbul'a (Atatürk'ün yanına) götürmek için Şükrü Kaya ve onun tertibinde ansızın bir fazla gayret belirdi. Ben de candan istiyordum. Fakat Şükrü Kaya tertibindeki bu gayret yakın arkadaşlarımın (buradaki yakın arkadaş açıkça Refik Saydam'dır.) dikkatini celbetti. Katiyen bırakmadılar. Onlar haklı ve isabetli çıktılar. Şükrü Kaya İstanbul'a son anda beni götüremediği için pek hiddetli idi. Benim İstanbul'a gitmediğimin tek sebebi, Atatürk yalnız bununla müteselli oluyordu. Benim burada kalmam onu bahtiyar ve minnettar ediyordu. Benim burada kalmamı sıhhatim için kendi arzu ettiğini her vesile ile söylüyordu."
Atatürk'ün vefatıyla Cumhurbaşkanı seçilen İnönü'nün Celal Bayar'a hükümeti kurma görevi vermesiyle yeni kurulan hükümette İnönü'ye karşı harekette bulunanlar yer almıyor, fakat İnönü'nün daima yanında olan Refik Saydam İçişleri Bakanlığı'na getiriliyordu. Refik Saydam İçişleri Bakanı olması sebebiyle CHP'nin Genel Sekreteri de oluyordu.
Celal Bayar hükümetinde 2,5 ay İçişleri Bakanlığı yapan Refik Saydam, 25 Ocak 1940'ta başbakanlığa getirilmiş ve hükümeti kurmuştur. Başbakanlığı, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle Türkiye'nin karşılaştığı iç ve dış sorunlar bakımından ağır şartlar altında geçmiştir.
Refik Saydam da İnönü gibi savaş yanlısı olmamıştır. Meclis'te Almanya'nın yanında savaşa girilmesini isteyen, savaştan kaçılamayacağını söyleyen Recep Peker'e Refik Saydam hiç evlenmediğini, çocuk sahibi olmadığını fakat Peker'in çocuk sahibi olduğunu belirterek şöyle cevap vermiştir:
"Benim çocuğum yok. Fakat yarın öldükten sonra mezarıma lanet okutmam."
Refik Saydam, dediği gibi "Devlet mekanizmasını A'dan Z'ye kadar bozuk" buluyordu. Tam bu bozukluğu değiştirecek makama gelmiş, fakat savaşla karşı karşıya kalmıştı.
Başbakan Refik Saydam, 1942 Temmuz başında gıda maddeleri darlığını, ekonomik ve sosyal ihtiyaçları incelemek üzere İstanbul'a gitmişti. 7 Temmuz'da bütün gün çalıştıktan sonra oteline gidip yatmıştı. Gece yarısı bir kriz gelmiş, Refik Saydam zile basarak otel görevlisini çağırmış, fakat müdahale edilemeden 8 Temmuz 1942 saat 00.40'ta vefat etmişti. Kalp krizinin sebebi Saydam'ın ileri yaşına (61 yaşındaydı), fazla kilosuna ve stresli çalışma hayatına bağlanmıştır.
Refik Saydam'ın cenazesi 10 Temmuz'da Cebeci Asri Mezarlığına defnedilmiştir. Vefatının ardından şunlar yazılmıştır:
“Başbakan Refik Saydam için vazifeden üstün hiçbir kıymet yoktu. Avrupa'lıya has bildiğimiz kronometre doğruluğu ile çalışma metodu Ankara’ya, bir koldan, Refik Saydam’la beraber girdi. Refik Saydam, büyük bir vatanperverdi….Sivas Kongresinden beri Anadolu’yu kemiren dertlere derman koşturmak için yorulan, Türkiye’de ilk medeni sağlık teşkilatını kuran, birçok yerlerde sıtmanın kökünü kurutan Refik Saydam, başbakanlığa geldiği günden beri dünya çapında büyük ve azılı tehlikelerle karşılaştı……Son zamanlarda dış politika üzüntülerinin üstüne bir de memleketin iaşe ve ekonomi dertleri binmişti.
Ölümünden birkaç saat evvel söylediği gibi teşkilatsızlık ve elemansızlık onu son nefesine kadar üzdü, yedi, bitirdi: A’dan Z’ye kadar teşkilat bozukluğu…Hele suistimallere (yolsuzluklara) karşı bu tertemiz adamın vicdanında kıyametler kopuyordu. Çünkü Dr. Refik Saydam, namuslu adamdı. Bütün öteki vasıflarına karşı nankör olsak, yalnız onun bu meziyeti için hâtırası önünde doya doya ağlamalıyız.”
Peyami SAFA, (Tasviri Efkâr Gazetesi, 9 Temmuz 1942)
“Hakkın rahmetine kavuşan Başbakan, sulh ve şerefle dinç, gürbüz kalmış vatan kucağında, yarına daha sağlam ümitle bakarak öldüğü için mesuttur. Tarih O’nu, kurtuluş umulmayan bir altüst oluş devrinde, memleketini sulhta yaşar görmek saadetine eren nadir devlet adamları arasında sayacaktır.”
Refik Halit KARAY(Tan Gaz. 9 Temmuz 1942)
"Dr.Refik Saydam kabinesi bu karışık dünya buhranı devresinde Türkiye için en isabetli ve en mesut hariciye politikası izlemiş olmakla meşhur kalacaktır… Üç senelik harp devresinde Türkiye’nin en basiretli diplomasi manevralarıyla kendisini harp dışı tutabilmesi ve aynı zamanda taahhütlerine sadık kalması, dış dünyda memleketimiz hakkında büyük bir emniyet ve hürmet uyandırmıştır…Onun nefsinde temiz bir devlet adamı vasfıyla ahlaklı ve iyi bir insan hüviyeti birleşmişti.”
Hüseyin Cahit YALÇIN, (Yeni Sabah Gaz. 9 Temmuz 1942)
10 Temmuz’da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, yaptığı açıklamada şunları söylemiştir:
“Milletimiz iyi bir insan örneğini ve devlet hizmetine bütün varlığını vakfeden bir vatanseverin millet yolunda ölünceye kadar çalışmasının seçkin bir örneğini görmüştür. Bu örnek, hepimize sevgi, hürmet ve gıpta telkin etmektedir…
…Dr Saydam, üzerindeki vazife emanetlerini şerefle teslim etmekte mümtaz bir bahtiyarlığa ermiştir. Millet hâdimi büyük vatanseveri, Türk Milleti’nin hâtırasına hürmetle tevdi ediyoruz.”
Abdullah Çankaya
8 Temmuz 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder